Poker Face: Özgün, eğlenceli, derinlikli, sürükleyici ve son derece etkileyici
- Fulya Turhan

- 5 Şub 2023
- 5 dakikada okunur
Yılın en iyi polisiye dizilerinden, hatta yılın en iyi dizilerinden biri olmaya aday, özgün, eğlenceli, derinlikli, sürükleyici ve son derece etkileyici, Poker Face…
Peacock‘un 10 bölümlük yeni orijinal dizisi Poker Face, geçtiğimiz hafta ilk dört bölümüyle ekranlara geldi. Her hafta perşembe günleri yeni bölümleriyle izleyicilerle buluşuyor. Başrolde, şahane Natasha Lyonne var. Projenin arkasında da Knives Out filmleriyle bildiğimiz Rian Johnson yer alıyor.

Poker Face, gelişme sürecini takip ettiğim, merakla beklediğim işlerden biriydi. Her şeyden önce, Knives Out filmleriyle tarzını iyiden iyiye oturtan Rian Johnson işin içindeydi. Ve başrolde, dokunduğu her şeyi altına çeviren Natasha Lyonne vardı. Lyonne, Komiser Columbo gibi, Philip Marlowe gibi, Jessica Fletcher gibi kurgusal dedektiflerden ilham alan bir hafiyeyi, Charlie Cale'i canlandıracaktı. Charlie, 69 model mavi Plymouth Barracuda'sıyla Amerika'yı boydan boya dolaşacak ve yol boyunca karşılaştığı tuhaf suçları çözmeye çalışacaktı. Daha ne olsun… Dikkatimi çeken bir detay daha oldu. Charlie, mazeretleri ne kadar sağlam olursa olsun, birinin yalan söylediğini belirleme konusunda güçlü bir yeteneğe sahipti. Bu, beni biraz düşündürdü açıkçası. Klasik bir polisiyede doğa üstüne yer yoktu. Fakat endişelendiğim gibi bir şeyle karşılaşmadım. Poker Face, beklentilerimin de ötesinde çıktı.
Ölçülü bir tempo, harika bir hikaye anlatıcılığı, şahane karakterler.
Poker Face, Adrien Brody gibi, Dascha Polanco gibi, Noah Segan gibi konuk oyuncularla harika bir ilk bölüm açılışı yaptı. Bölümün ilk 15 dakikasını oluşturan süreçte, bir cinayetin gelişim süreci anlatılıyordu. Sonra odak tekrar başa döndü ve Charlie Cane ile tanıştık. Cinayetin işlenmesine kadar varan süreçte Charlie'nin de aslında “oralarda” olduğunu izledik. Charlie, günü atlatmak için elinden gelenin en iyisini yapan sadık, soğukkanlı bir kumarhane çalışanı olan karşımıza çıktı. Cinayete kurban giden kişi arkadaşıydı. Natalie'nin ölümünün arkasında yatanlara inanmayan ve adaleti bulmaya kararlı olan Charlie, olayın peşine düştü. Ancak kontrolü dışındaki olaylara karıştı. Failleri buldu ve doğal olarak bazı güçlü düşmanlar edindi. Ve artık kaçması gerekiyordu. Evet, Charlie’nin Amerika'yı boydan boya dolaşmasına neden olaylar ilk bölümde gerçekleşti. Bu bölüm tamamen bu kaçışın arka planını kurmaya hizmet ediyor. Charlie’nin kaçmak zorunda kalması, dedektiflik kariyerinin de başlangıcı oluyor. Sonraki bölümlerde Charlie’nin çeşitli suç ve suçlularla karşılaşmasını izliyoruz.

Her bölüm, izleyicilere tersine çevrilmiş bir hikayeyle merhaba diyor. Bölümün ilk 15 dakikasında hiç acele etmeden, tüm detaylarıyla, işlenen cinayeti görüyoruz. Ortamın yavaş yavaş kurulduğunu, karakterlerin zekice diyaloglar ve basit ama çekici durumlarla tanıtıldığını izliyoruz. Bu prolog kısmından sonra odak geriye çekiliyor ve Charlie’nin bu cinayetle nasıl bir bağlantısı olduğunu, kurbanla ve katille yollarının nasıl kesiştiğini anlıyoruz. Sonrasında ise Charlie’nin cinayetleri çözmeye çalışmaktan başka şansı kalmıyor.
Charlie her bölümde yeni bir oyuncu kadrosuyla yeni bir mekana geliyor, bir Texas BBQ restoranında, New Mexico’da bir araç tamirhanesinde, bir metal grubunun sahne turunda ya da bir huzurevinde kısa bir iş ayarlıyor sonra bir şekilde kendini birinin talihsiz, zamansız ölümüyle karşı karşıya buluyor. Sonrasında da sakince kendimizi bırakarak Charlie’nin olayı çözmesini izliyoruz. Charlie’nin araştırdığı suçlar kesinlikle çözmesi zor suçlar değil. Ancak her hikaye yaratıcı bir şekilde inşa edilmiş, harika bir neden-sonuç ilişkisine bağlanmış cinayetler barındırıyor. Süreç, bölümün sonuna kadar akıcı bir şekilde ilerliyor ve her cinayet, temiz bir şekilde sonuçlandırılıyor. Bu, uzun ve karmaşık olay örgülerine dayanan bir dizi değil. Her bir detayın iç içe geçtiği, yavaş akan slow burner dediğimiz tarzda da bir dizi değil. Poker Face son derece net ve direkt. İzleyicileri şaşırtmaya dair bir çaba barındırmıyor ama hepimize harika bir süreç vaadediyor. Yol anlatısını polisiyeyle, komediyle, harika bir şekilde harmanlıyor.
Evet, dedektifimiz Charlie’nin aslında doğaüstü bir yeteneği olduğundan bahsetmiştik. Kendisi tam bir yalan makinesi, bir “bullshit” dedektörü. Bu doğaüstü yeteneğin kaynağına asla inilmiyor, verildiği gibi kabul ediyoruz bunu. Charlie’nin bu yeteneği şüphelileri açığa çıkarmakta epey işine yarıyor ancak Charlie dedektifliğin daha zor kısımlarını sokak zekası, şansı ve cesaretiyle atlatmayı başarıyor. Detayları dikkatle inceleyerek, ipuçlarından çıkarımlar yaparak, şüphelilerden ve görgü tanıklarından ustaca bilgi toplayarak, tehlikelerden dikkatlice kaçarak yapıyor bunu.
Poker Face'in Mimarları
Dizinin yaratıcısı ve yazarı Rian Johnson, sosyal medyada Columbo dizisine ve karakterine olan sevgisini dile getirmekten hiçbir zaman çekinmedi. Johnson ve Lyonne’un Magnum P.I., Murder, She Wrote, The A-Team ve Quantum Leap gibi dizilere dair ortak zevkleri olduğunu da biliyoruz. Poker face, bu sevginin üzerine dikkatle ve özenle işlenmiş özgün bir sanat eseri hissi veriyor. Johnson, Knives Out ve Glass Onion: A Knives Out Mystery filmleri ile whodunit yani kimyaptı türünün ustası olduğunu zaten kanıtlamıştı. Poker Face’te de aynı formülleri howcatchem yani nasılyakalandı stiliyle harekete geçiriyor.

Johnson, Charlie'nin eşsiz becerisine ve zorlu durumuna zemin hazırlayan dizinin ilk bölümünün yazar/yönetmen koltuğunda oturuyor. Sezonun geri kalan bölümlerinde de birbirinden yetenekleri yazarlar ve yönetmenler koltuğu devralıyor. Her yaratıcı, Poker Face'e kendi benzersiz vizyonunu ve yorumunu katıyor ancak Johnson’ın genel vizyonunun diziye yol gösterdiğini hissedebiliyorsunuz.
Poker Face, harika bir görsel dünya da sunuyor bize. Geniş açı, sade sahneler, perspektifle oynayan kamera açıları, harika bir sinematografisi var. Johnson'ın uzun süredir birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Steve Yeldin, müzik seçimleri, prodüksiyon ve kostüm tasarımıyla her bölümün kendine özgü stilini yakalamayı başarmış. Showrunner’lar (ve kız kardeşler) Nora ve Lilla Zuckerman, Johnson'a ilk TV denemesinde destek oluyor.
Dizinin harika konuk oyuncu kadrosunu da unutmamak lazım. Adrien Brody, Dascha Polanco, Hong Chau, Judith Light, Jameela Jamil, Joseph Gordon-Levitt, Nick Nolte, S. Epatha Merkerson, Tim Meadows, Cherry Jones, Rhea Perlman, Clea DuVall, Chloë Sevigny, Luis Guzmán, Lil Rel Howery. Dizinin Emmy ödülüne aday gösterilen cast direktörü Mary Vernieu, harika bir iş çıkarmış.
Ve Natasha Lyonne… Ne zaman bir projede yer aldığını duysak, iyi vakit geçireceğimizi biliyoruz. Orange is the New Black'ten Russian Doll'a Lyonne'un yer aldığı her projede fark yarattığını biliyoruz. Lyonne’un inkar edilemez karizması dizi boyunca parlıyor. Charlie, ister arkadaşı ister yeni tanıştığı biri olsun, karşısına çıkan herkesi derinden önemseyen bir karakter. Yüzüne karşı yalan söylediklerini anlamasına rağmen bundan vazgeçmiyor. Onu bu kadar karşı konuşmaz bir karakter kılan da bu özellikleri. Charlie sadece hayatını kurtarmaya ve bu sırada da çeşitli duraklarda aldığı küçük işlerle geçimini sağlamaya çalışıyor. Her yeni bölüm, yeni bir iş ve mücadele etmesi gereken yeni bir dizi tuhaf karakter getiriyor. Lyonne’un dizinin henüz yayınlanmayan sekizinci bölümünü yazıp yönettiğini de belirtelim.
Binge-Watching Devrinde Poker Face
Poker Face aslında “eski moda” bir yapıyı izliyor. Her bölümde farklı bir hikayeyle, Charlie dışında farklı karakterlerle karşılaşıyoruz. Dijital platformlarda izlediğimiz işlerin çoğu, izleyicileri binge-watching’e teşvik eden, gerçekten uzuun bir film gibi hissettiren bir yapıyı destekliyor. Bu gibi diziler de genelde tüm bölümlerin bir anda tüketilmesine olanak tanıması için hızla koşan ve bu nedenle de aslında tam olarak sindirilemeyen bir örgü sunuyor bize. Bu dizideyse her bölümde çok temiz bir şekilde sonlanan nadide hikayeler izliyoruz. Hiçkimse acele etmiyor, çok ölçülü bir temposu var dizinin. Ayrıntılara önem gösteriyor, her ipucuyla her red herring (dikkati başka yöne çekmesi ya da yanıltıcı olması amaçlanan bilgi ya da ipucu) ile ayrı ayrı ilgileniyor. Soğukkanlı dedektifimiz Charlie’nin de hiç acelesi yok açıkçası. Poker Face, bölümün sonunda ne olacağını görmek için izlemeye can attığımız dizilerden değil. Diziyi bu kadar cazip kılan, bölümün sonuna kadar sıkılmadan ilerlemenizi sağlayan şey, özenle hazırlanmış adımları takip etme hissi. Tabii arkada akan, bir kaçış anlatısı da var. Benjamin Bratt’in canlandırdığı, Charlie'nin izini sürmekle ağır görevlendirilmiş bir kumarhane güvenliği olan Cliff Legrand pilot bölümün örgüsünü sürdürmek için periyodik olarak izleyicilerin karşısına çıkıyor.
Rian Johnson, bu episodik hikaye akışına ilk defa girişiyor. Altından başarıyla kalktığını söylemek yalan olmaz. Johnson, Poker Face ile birlikte modern gizemlerin ustası olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Poker Face'in Peacock için de bir zafer olduğunu unutmamak lazım. Platformun bu güne kadar ürettiği en iyi iş diyebilirim.















Yorumlar